Ve kalbim Saraybosna’da kaldı…En sona yazmam gereken bu cümleyi en başa yazmakla aslında saraybosna gezimin bende nasıl bir etki yarattığını anlamışsınızdır. Ve bir kez daha gelmenin özlemi, yaşanılan duyguların tekrarı için en kısa sürede tekrar saraybosna ziyareti yapmanın isteğiyle ayrılmıdım bu güzel ülkeden. Ve daha fazla duygusala bağlamadan saraybosna notlarına başlayalım
İstanbul Sabiha gökçen havaalanından saraybosna uçuşu yaklaşık 1 saat sürmekte, sabah 10.55 uçağı ile yola çıktım ve saat 12.20 gibi saraybosna’daydım. Asya gezimden yeni dönmüştüm ve hala ayaklarım sızlamaktaydı, dile kolay 5 ay boyunca otostopla yollarda Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan, İran coğrafyasını adımlamıştım. Ve aklımda olan Balkan seyahatim için İstanbul dönüşünde rota hazırlıklarına başladım. Bu uçuş ile Bosna hersek, Sırbistan, Makedonya olmak üzere Balkan seyahatim başladı böylece. Güzel bir öglen havasıydı ve aylardan temmuz, sıcaklık yaklaşık 28 derece. Pasaport kontrol çok kolaydı ve pasaport polisi gülümseyerek –hoşgeldiniz dedi. Türk sevgisi ve hoşgörü burada başlamıştı. Saraybosna havaalanı bayağı ufak ve saraybosna içine bilmeyenler için sadece taksi ile ulaşım var. Ve taksilerde yaklaşık 20-25 euro civarında para istiyor yani hafiften bir kazıklama söz konusu Ben yolların verdiği tecrübe ile etrafımı saran taksici kalabalığından sıyrıldım ve havaalanından ayrıldım yürüyerek, ana meydana geldiğimde cadde de otobüs ve bir tramvay hattının olduğunu gördüm ki bu da saraybosna’nın her tarafına ulaşımın olduğunu göstermekteydi. Yoldan geçenlere otobüs durağını sordum ve yaklaşık 20 dk soru cevap kısmından sonra ana sonuca ulaştım; evet, havaalanı çıkışında ki havaalanı şehrin dışında, yaklaşık 20 dk yürüdükten sonra Ilıca otobüs istasyonuna geliyorsunuz, işte burası tüm saraybosna için ana ulaşımın olduğu merkez istasyon ve burada yine tüm saraybosna’yı başından sonuna tek bir bilet ile gezebileceğiniz ana tramvay hattının başlangıç ve bitiş istasyonu. Saraybosna Tarihi mahallesi olan Başçarşı’dan başlayıp, Ilca istasyonu olan bitiş noktasına kadar tek bir hat üzerinde tüm şehri tek bir tramvay bileti ile gezebilir, yürümek isterseniz bu ana hattı yaklaşık 4 saat gibi bir sürede yürüyebilirsiniz. Genel olarak tüm saraybosna tarihi ve görülecek yerler Başçarşı’da olduğu için ben de kalacak hostel rezervasyonumu tam başçarşının ortasında olan bir hostel olarak seçtim ki sonra bunun nasıl güzel bir karar olduğunu bir kez daha anladım. Ilıca istasyonuna geldiğimde başçarşıya giden tramvayın 3 numaralı tramvay olduğunu öğrendim ki genel olarak tüm saraybosna halkı tramvay kullanmakta ulaşım için; 1.60 Km’ya bileti aldım ve tramvaya bindim. Bu arada bu satırları yazdığım olan 1 temmuz 2013 tarihinde 1$=1.43 KM.
Tramvay bileti
Tramvayın İçi
Genel olarak tramvaylar çok eski ve bakımsız ki yukardaki fotoğrafta da görüyorsunuz ama savaştan çıkan bir halk için toparlanma sürecinde yadırgamamak lazım. Aldığınız bileti içerdeki bilet otomatına okutmak lazım ve ineceğiniz durağa kadar bu bileti saklayın, çünkü daha sonra gördüğüm kadarıyla tramvaylara farklı duraklarda sivil görevliler biniyor ve bilet okutmayanları uyarıyor yada yakalıyor. 3 numaralı tramvay tam son durak olan başçarşı’da durdu. Ilıca istasyonundan Başçarşı yaklaşık 30 dk sürdü tramvay ile ve 20-25 euro yerine taksiyle tabi, sadece 1.60 km verdim. Kurt sırtçantalı böyle oluyor işte
Seçtiğim hostel tam başçarşının göbeğinde, böylece tüm her yere yürüme mesafesinde, hostel kalabalık, çok fazla turist var kalan, saraybosna’nın turizm potansiyeli buradan bile belli, sırtçantamı bırakıp, bir duş aldıktan sonra kendimi saraybosna sokaklarına vurdum, 5 dk yürüme ile tarihi başçarşı’ya geldim. Burası saraybosna’nın merkezi konumunda ve tüm gezilecek yerler ana arter olarak burada bulunmakta. 15.yy’da Osmanlı tarafından kurulan bu çarşıda saraybosna’nın sembolü sebil yer almakta.1753 yılında Mehmet Paşa tarafından yaptırılan sebil tüm saraybosna halkının ortak buluşma noktası konumunda…
Başçarşı ve sebil meydanı
Başçarşı özellikle 92 yılındaki Sırpların açtığı savaş sonrasında yok edilmek istenmiş ve yoğun sırp ateşine maruz kalmış ama yine de onca badireden sonra dimdik ayakta. Saraybosna’da özellikle bu bölgede herkes Türkçe konuşmakta ve etraf tarihi ve gezilmesi gereken Osmanlı mimarisi eserler ve camiler ile dolu. Çarşı içerisinde alışveriş yapılabilecek bir çok dükkan, cafe, ve ünlü Boşnak böreği ve köftesini yiyebileceğiniz lokantalar ile dolu. Burası adeta canlı bir tarih kokan mahalle. Çarşı çok kalabalık ve adeta turistler akın etmiş durumda. Yolda adımlarken benim gibi gezmeye gelen bir çok türk ile karşılaştım. Hafta sonu için gelen, yıllık iznini burada geçiren bir çok türk, ülkemizin değişik şehirlerinden buraya gelmiş. Adeta ülkemizde hissediyorum kendimi. Saraybosna yeşillikler içinde bir şehir, aslında Bosna hersek tamamen yeşillikler içinde bir ülke. Yemyeşil vadiler, tepeler, dağ etekleri var ve görsel olarak çok güzel bir izlence yaratıyor.
Başçarşı’dan saraybosna yamaçları
Çarşıda adımlarken her sokaktan kaç kez geçtiğimi hatırlamıyorum bile, her adımlamada farklı bir doku, farklı bir güzellik çıktı karşıma. Her yol, her adım başçarşıya çıkıyor saraybosna’da.
Başçarşı turunu yaparken tam çarşının bitiminde yer alan Hükümet Konağı dikkatimi çekti. 1896 yılında yapılmış tarihi bir eser konumunda. Genelde saraybosnayı baştan aşağıya katedeceğiniz ikinci bir yürüyüş parkuru konumundaki Miljacka nehrinin sağ ayağında bulunuyor. Savaş sırasında yoğun olarak sırp ateşine ve bombalarına hedef olmuş ve çok zarar görmüş. Şimdi ise yavaş yavaş eski günlerine dönüş sinyali veriyor yapılan tadilatlarla.
Hükümet konağı
Saraybosna yapılandırma olarak Miljacka nehri eteklerine kurulmuş. Nehir boyunca iki yakayı birbirine bağlayan bir çok köprü bulunmakta ama en ünlüsü 1.dünya savaşının başlamasına neden olan Latin Köprüsü. 1914 yılında Franz Ferdinand ve karısı Sophie tam bu köprü üzerinde Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip tarafından öldürüldü ve hemen akabinde 1. Dünya Savaşı başladı.
Latin Köprüsü
İşte tam bu noktada yapıldı suikast ve dünya tarihi değişti
Latin köprüsü’nün hemen yanında Saraybosna Müzesi var, içeride bu suikast ile alakalı görsel eşyalar sergileniyor, saraybosna tarihini yansıtan eserlerde var burada. Müzenin dış cephesinde saraybosna tarihi ile ilgili fotoğrafların yer aldığı bölümler bulunmakta ama içeriye girdiğinizde gerçekten dünya tarihini değiştiren bu suikast ile alakalı materyalleri görünce bambaşka bir duyguya kapılıyor insan.
Suikastta kullanılan silah, bomba ve Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip’in giydiği pantolon. Silahları ve bombayı sakladığı heybe ve en başta ki resim ona ait. Diğerleri ise takımın diğer elemanları.
Müzenin içi
Aynı zamanda müzede suikast ile ilgili devamlı bir film oynatıyorlar, Hollywood yapımı ve suikastı konu alan film izlediğim kadarıyla cidden iyi-yaklaşık 20 dk boyunca izledim.
Latin Köprüsünden geçip karşı yakaya adımlamaya başladım. Tepede ihtişamlı görüntüsü ile Franjevacka Katedrali karşıma çıktı.
Katedral gerçekten büyük ve içerisi görülmeye değer. 1881 yılında yapılmaya başlanan katedral 1889 yılında bitirilmiş. Saraybosna’daki hristiyan halk için çok önemli bir ibadet etme noktası burası.
Katedral içi
Katedrali dolaştıktan sonra aşağıya nehir yönüne ilerledim. Bu arada sıcak iyice bastırdı. Saraybosna’da muhteşem güzel bir hava eşlik ediyor bana. Nehir kıyısında çok hoş bir görüntü çıktı karşıma; İnat Kuca Restoran. Sahibi otoriteye karşı, isyankar bir adam ve burada bu restoranı işletiyor.
İnat Kuca’nın hemen yanında, nehir yakasında yer alan bir cami dikkatimi çekti. Hızlı adımlarla heyecanla gittim camiye. Evet burası Hünkar Camii. 1457’de İsa Bey tarafından Fatih Sultan Mehmet’e armağan olarak yapılmış. 1566 yılında Kanuni Sultan Süleyman zamanında son halini almış.
Caminin bahçesinde yer alan tarihi Osmanlı mezarlığı
Gerçekten farklı bir duygu bu ve çok güzel hissetmesi. Saraybosna tam bir din kardeşliğinin görüldüğü bir şehir. İstanbul gibi kilise ve camiler yan yana, kimse kimseye dininden dolayı karışmıyor ve kardeşçe yaşanıyor burada. Yavaştan yorulduğumu hissettim. Uçaktan indiğimden beri daha mola vermeden şehri adımlamaya başlamıştım. Hostele geri döndüm. Şehir merkezine ne kadar yakın bir hostel tutarsanız o kadar avantaj sağlarsınız saraybosna’da. Yürüyerek 5 dk’da hostele attım kendimi. Bir duş aldım ve uyudum. Yaklaşık 3 saatlik bir uykudan sonra uyanıp, kendimi dışarıya, saraybosna gece hayatının ortasına attım. Genel olarak şehrin ana caddesi Ferhadiye ve Zelenih beretki üzerinde barlar toplanmış vaziyette ve saraybosna halkı gerçekten gece hayatında uçmuş vaziyette. İçki çok ucuz ve barlara elinizi kolunuzu sallaya sallaya giriyorsunuz. Damsız girilmez mantıksızlığı buraya uğramamış İstediğim bara istediğim saatte girdim çıktım. Genel olarak tüm turistlerin toplandığı nokta Cheers Pub. İçerisi ve bahçe tıklım tıklım kalabalık. Dar bir sokak arasında bulunan pub’ta yerel gruplar canlı performans sergiliyor.
Genel olarak barların toplandığı ve akşamları tıklım tıklım olan barlar sokağı diyebileceğimiz sokak.
Bu arada yukarda gördüğünüz fotoğrafta sadece bu sokakta yer alan hostel tabelaları dikkatinizi çekti mi? Saraybosna turizm mantığını çözmüş ve adım başı şehirde hostel var, her zevke her bütçeye uygun. Talep çok olunca bu kadar çok hostelin olması da çok mantıklı. Yine aynı cadde üzerinde yer alan City Pub ve City Lounge ise gidilesi barlardan. Az öncede yazmıştım, içki fiyatları gerçekten ucuz, bir 50’lik bira 3 KM, ortam da deli güzel olunca içesiniz geliyor yani
Saat 03.00 gibi artık yorgunluktan ve biraz da alkolden uyku bastırdı. Sadece yürüyerek 5 dk içerisinde hostele döndüm, ve yatağa attım kendimi. Sabah erkenden kalkıp saraybosna keşiflerime devam edilecek. İlk gün bile çok zevk aldım bu şehirden. Ve rüyalar alemine daldım.
Sabah 09.00 gibi uyandım ve hafif bir kahvaltı ardından tekrar yollara düştüm. 2.günüm burada. Yine hemen yanıbaşımda olan başçarşıya adımladım. Sabah olmasına rağmen çarşı yine kalabalık. Çarşının ortasında yer alan Başçarşı Cami görülmesi gereken bir eser. 1528 yılında Durak Hoca tarafından yaptırılan cami eyvanı ve bahçesi ile insana huzur veren bir yer.
Başçarşı cami
Çarşının göbeğinde bulunan Gazi Hüsrev Bey cami ise Saraybosna2nın en önemli Osmanlı eserlerinden birisi. 1531 yılında Mimar Sinan tarafından yapılmış. Bosna sancak beyi olan Gazi Hüsrev Bey bu cami ile Saraybosna tarihine güzel bir eser kazandırmış.
Gazi Hüsrev Bey Cami
Gazi Hüsrev Bey Cami
Hemen ilerde Monica Han gözüme çarpıyor. 1551 yılında yapılan bu han şimdilerde içinde cafeler ve güzel bir meydan ile turistlerin gözbebeği. Bu meydanda oturup soluklanmak ise en güzeli.
Monica Han
Monica Han
Monica Han sokağında yer alan Bursa Bezistan ise bizim kapalıçarşı’nın ufak bir kopyası gibi. İçerde çeşitli dükkanlar ve cafeler bulunmakta. 1551 yılında Rüstem Paşa tarafından yaptırılmış.
Bursa Bezistan
Bedestenin Ferhadiye caddesine çıkan kapısında ise Taşlıhan kalıntıları bulunmakta. Taşlıhan Osmanlıların Saraybosna’daki en büyük hanlarından biriymiş fakat 1879 yılında çıkan yangınla harap olmuş. Şimdilerde sadece bir kalıntı şeklinde sergileniyor ve açık olan bahçesinde gayet sosyetik ve pahalı ünlü bir otel yer alıyor.
Taşlıhan
Bedestenden tekrar başçarşıya girdim. Bu çarşıyı adım adım dolaşırken her köşede farklı bir eser karşıma çıkıyor.
Saat Kulesi
Yukarda gördüğünüz Saat Kulesi 17.yy da yaptırılmış ama sonrasında çıkan yangında büyük hasar almış. Şimdilerde eski işlevini sürdürmeye çalışıyor.
Sebil meydanından yolun karşı tarafına geçtim ve yukarda Saraybosna’nın Osmanlılar zamanında yapılan ilk sinagog binasını gördüm. Şimdilerde Bosna Hersek Yahudiler Müzesi olarak adlandırılan bu sinagog 1581 yılında yapılmış. Sinagog’ta hala ibadet yapılmakta ve üst katları müze olarak sergilenmekte.
Sinagog
Sinagogtan ayrılıp ana caddeye çıktım. Burası bizim istiklal caddesi’nin daha ufak görünümlüsü olan Ferhadiye Caddesi. Genelde mağazalar, yürüyüş noktaları, cafeler hep burada toplanmış. Caddenin tam ortasında dev bir katedral var. “İsa’nın Kalbi” adlı, inşası 1889 yılında tamamlanmış olan Saraybosna Katolik Katedrali. Bu katedralin önü Saraybosna halkı için buluşma noktalarından biri ve çok kalabalık. Genel olarak ardı ardına dizilmiş cafeler’de insanlar soluklanıyor, içeceklerini içip sohbet ediyorlar.
İsa’nın Kalbi Katedrali
Katedral kapısından meydan görüntüsü
Ferhadiye caddesinde katedralin tam arkasında ise Gazi Hüsrev Bey Hamamı bulunmakta. Şimdilerde Bosna Enstitüsü olarak görev yapan bu hamam yine 16.yy Osmanlı mimarisi.
By Erdem Gurses
(devam edecek)