Saraybosna inanılmaz Türk dostu bir şehir. Esnaf Türk olduğunuzu öğrenince çok mutlu oluyor. Her an karşınıza Türkçe bir tabela çıkabiliyor ya da alışveriş yaptığınız dükkan sahibi Türkçe konuşabiliyor. Türkçe konuşamasa bile Türkiye’de mutlaka birer akrabaları var ve onların yaşantısından bahsediyor.
Şehir içinde toplu taşıma otobüslerle ve troleybüslerle sağlanıyor. Bizim otelimiz şehir merkezine yürüme mesafesindeydi. Ayrıca kardeşimin çok sevgili arkadaşı Bosnalı Alma gezimiz boyunca bize mihmandarlık yaptı ve arabasıyla şehri epey turladık.
Savaş nedeniyle olsa gerek sokaklarda pek gence rastlamadık. Hatta genç çifte hiç rastlamadık ya da Türkiye’nin genç nüfusu o kadar kalabalık ki oralar bize çok yaşlı geldi.
BAŞÇARŞI = BASCARSIJA
Şehrin merkezi Başçarşı bölgesi. İnsan orada gezerken kendini Beyazıt ve Laleli’de geizyor gibi hissediyor. Bize oldukça tanıdık gelen dükkanlar var.
Her yerde karşımıza çıkan “Türk Çayı Bulunur” yazılarına kanarak bir dükkana oturup içelim dedik.
Tabi ki bizim çaylarla hiç alakası yok. Sanıldığının aksine Bosnalı kardeşlerimiz bizler gibi çay içmiyorlar hatta hiç çay içmiyorlar, öyle bir kültürleri yok.
Ateşe koydukları sıcak suyun içine hızlıca toz çayı atıp, iki dakika sonra da servis ettiler. Gurbette olduğumuzdan içtik tabi kuzu kuzu.
Çarşı boyunca sıra sıra antikacılar, bakırcılar, hediyelik eşyacılar var. En çok ilgimi çekenlerse bakır zarfların içindeki porselen fincan takımları. Tepsisi ve cezvesi ile birlikte satılıyorlar. Bizdeki Antep işi bakırlara göre çok hafif hatta basit işçiliklerle yapılmışlar.
Hediyelik eşya piyasası zaten uzun zamandır Çinlilerin elinde. Aynı objelerin üzerindeki şehir ismi değişiyor sadece.
VIJECNICA (Milli Kütüphane)
Saraybosna’da her yerde savaştan bir iz mutlaka var. Binalar büyük oranda restore edilmiş olsalar da hala tamir edilemeyenler var. Saraybosna’nın simge binası olan kütüphane de bunlardan biri. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminde 1896’da yapılmış olan bina 2. Dünya Savaşı sonuna kadar hükümet konağı olarak hizmet veriyor. Ardından milli kütüphaneye dönüştürülüyor ta ki savaşa kadar. 1992-1995 yılları arasında süren savaş sırasında en ciddi hasarı alan binadaki kitapların %90’ı yokoluyor.
Binanın restorasyonu hala sürüyor. Örtünün altından görebildiğimiz kadarıyla cephesinde dev delikler var ve hala onarılamamış.