Şiirsel panorama: Saraybosna

Bu şehrin delileri savaş boyunca keskin nişancıların sinirini bozmak için salıncaktan inmemiş, bu şehrin kadınları bomba seslerine aldırmadan güzellik uykularına yatmış, bu şehrin dedeleri ceplerindeki son parayla Başçarşı’ya kahve almaya gitmiş, bu şehrin tiyatrocuları mum ışığında ‘Godot’yu Beklerken’i oynayıp savaşa kafa tutmuş. Bu şehrin müzisyenleri savaşın ortasında uluslararası festival düzenlemiş. Bu şehrin insanları en karanlık günlerde bile ‘yaşam’dan vazgeçmemiş.

Yıllar önce Bascarsija’daki bir dükkan sahibi baharın ilk günü dükkanını kapatmış ve bir not asmış: “Güneş nedeniyle kapalı.”Jergovic.
Saraybosna için yazılmış yazıların, söylenmiş sözlerin belki de en kısa ve en özü Miljenko Jergovic’in ‘Sarajevo Marlborosu’ndan yaptığımız bu alıntıdır. Dünyanın 1991-1995 kanlı iç savaşından hatırladığı Saraybosna’yı anlatan kelimelerin en hayat dolusu…

Bu şehrin delileri savaş boyunca keskin nişancıların sinirini bozmak için salıncaktan inmemiş, bu şehrin kadınları bomba seslerine aldırmadan güzellik uykularına yatmış, bu şehrin dedeleri ceplerindeki son parayla Başçarşı’ya kahve almaya gitmiş, bu şehrin tiyatrocuları mum ışığında ‘Godot’yu Beklerken’i oynayıp savaşa kafa tutmuş. Bu şehrin müzisyenleri savaşın ortasında uluslararası festival düzenlemiş. Bu şehrin insanları en karanlık günlerde bile ‘yaşam’dan vazgeçmemiş.

Şimdi 2008 Nisan’ının o yıllara kıyasla çoktan düze çıkmış, baharla aydınlanmış günlerinde Saraybosna kadınları, Saraybosna erkekleri yine en güzel kıyafetleriyle Ferhadije Caddesi’nde, Miljacka nehrinin kıyılarında yürüyüşe çıkıyorlar. Yaşam sevinci adına etrafta uçuşan hiçbir ayrıntıyı kaçırmayıp hayata tutunuyorlar.

Saraybosna akşamlarında Ulusal Tiyatro (Narodno Pozoriste) binasında birbirinden güzel, birbirinden içerikli baleler, konserler, oyunlar sahneleniyor; alkışlar tüm Saraybosna insanına akıyor. Pazar sabahlarında Saraybosna’nın dedeleri kravatlarını, fötr şapkalarını takıp koltuk altlarına sıkıştırdıkları gazeteleriyle kafeleri dolduruyorlar. Saraybosna insanı, Saraybosna’nın kendisi kadar yer ediyor zihinlerde…

Dünya Saraybosna’yı daha önce de 1. Dünya Savaşı’nın sözde başlangıç sebebi olan Ferdinand suikastiyle tanımıştı. Hani o ilkokul zamanlarımızın Sosyal Bilgiler kitaplarında, sarı-siyah renklerde bir fotoğrafla anlatılan Ferdinand suikasti…O sarı-siyah fotoğraftaki bina bugün, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtı Ferdinand ve eşinin Gavrilo Princip tarafından öldürülmesini belgesel formatında anlatan bir müzeye dönüşmüş durumda. Ferdinand ve o günlerde hamile olan Hohenberg Düşesi eşinin vurulduğu noktadaki Frenk Köprüsü’nün önünde de onların anısı için yapılmış mermer bir yazıt bulunuyor.

Yüksek dağların ortasına konuşlanmış pitoresk kent Saraybosna, Osmanlı zamanında ‘Saray Ovası’ olarak da anılırmış. Bugün de Saraybosna’ya pek çok dilde bu ifadenin karşılığı olan ‘Sarajevo’ denilmesi bu yüzdendir. Gerçekten de şehrin çıkışındaki vadinin yamacında bulunan Konak Binası’ndan bakıldığında Saraybosna bir ova gibi önünüze serilmektedir.

Osmanlı mimarisi küçük dükkanların ve Sarajevo’nun sembolü Sebil’in bulunduğu Başçarşı, Türkiye’yi bilen herkese Bursa ve Eskişehir’i hatırlatır. Ahşap pancurlu bu beyaz, şirin evlerin arasında gezerken Safranbolu evlerini hatırlamak da mümkün. Gül lokumları eşliğinde, size özel bakır tepsilerin içinde, tek kişilik cezvelerle sunulan Boşnak kahvesi de Başçarşı’nın damağınızda ve gönlünüzde yer eden tatlarındandır.

Saraybosna sokaklarında rastgele dolaşmak bile tarihin dönüm noktalarına tanıklık etmek demektir. Başçarşı’daki Osmanlı mimarisiyle oluşturulmuş dükkanların arasında yürürken sadece iki adımınızla Avusturya-Macaristan mimarisinin başladığı Ferhadije Caddesi’ne geçebilmek, 1878 Berlin Antlaşması ile aşılan eşik kadar hızlıdır. Ardından bilgiye aç gözlerin tarih sayfaları arasındaki hızlı yolculuğu başlar. Saraybosna neredeyse modern tarihin her kesitinden, her zaman diliminden bir aralık sunar gezginlerine…

Ferhadije boyunca, Ferdinand’a adanan müzenin bulunduğu nehir kıyısındaki paralel caddede ve buraya açılan ara sokaklarda dizili, gösterişli Avusturya-Macaristan yapıları… Ferhadije Caddesi’nin bittiği noktada gece-gündüz sönmeden II. Dünya Savaşı şehitleri anısına yanan ‘Ateş’, yerel adıyla ‘Vatra’… Mareşal Tito Caddesi’ndeki Soğuk Savaş’ın tüm buzunu yansıtan asık yüzlü Yugoslav yapıları… Komünist bloğun izdüşümleri devasa apartman blokları…

Ve 1992’de barış için yapılan bir gösteri sırasında vurulan Dubrovnikli tıp öğrencisi Suada Dilberoviç’e adanan, hala her gün taze çiçeklerle bezenen eski adıyla Vrbanya yeni adıyla Suada Köprüsü… Suada’ya sıkılan kurşun, Saraybosna’nın kuşatma altına alındığı 1300 günlük sürenin de simgesel başlangıcıydı. Ne yazık ki bu, modern tarihte bir şehrin kuşatma altında kaldığı en uzun süreydi. Suada’ya sıkılan kurşun, aslında tüm insanlığa sıkılmıştı.

Saraybosna’nın tarihteki bir diğer önemli yeri, barındırdığı dinsel çeşitlilikten gelir. Müslüman, Katolik, Ortodoks ve Musevi inançları yüzyıllarca bu şehirde birlikte varolmuşlardır. Saraybosna sokakları sayısız kilise, sinagog ve camiiye kucak açmıştır. Bu yönüyle Saraybosna Balkanların en önemli kültürel şehirlerinden biri olarak bilinir ve ‘Avrupa’nın Kudüs’ü’, ‘Küçük Kudüs’ gibi unvanlara layık görülür.

Adriyatik Denizi’ne ancak ayak sokulabilecek kadar kıyısı olan bir ülkenin başkenti Saraybosna çevresindeki en belirgin doğal güzellik; nehirler, şelaleler ve bol yeşilli tablolar sunan dağlardan oluşan şiirsel bir panoramadır. Soylu hüznü, bir türkü gibi şırıl şırıl akan Miljaçka’sı, Sevdalinkaları, yanıbaşımızdaki etkileyici coğrafyası ile binbir tepe ortasına kurulmuş, iki imparatorluğun asaletini harmanlamış Saraybosna; gidenlerde, görenlerde alışkanlık yapıyor.

Saraybosna’nın önemli yapıları

Belediye Binası/Vijecnica: II. Dünya Savaşı’ndan sonra kütüphaneye dönüştürülen bina, 19. yüzyılda Aleksandro Wittek tarafından inşa edilmiş. Binayı yapmadan önce İslami mimariyi tanıması için Kahire’ye gönderilen Wittek, çalışmasında buradaki II. Hasan Camii’nden esinlenmiş. Kütüphanede bulunan üç buçuk milyonluk kitap koleksiyonunun tamamına yakını Bosna Savaşı sırasında yanarak yok olmuş. Bina bugün çeşitli sanatsal aktivitelere ev sahipliği yapıyor.

Inat Kutca:İnat Evi anlamına gelen bu yapı, Belediye Binası yapılmadan önce onun yerinde bulunuyormuş. Bina yapılırken buranın yıkılmak istenmesi üzerine evsahibi uzun süre yıktırmamakta inat etmiş. En sonunda evin, tamamen aynı şekilde, parça parça nehrin karşı tarafına taşınmasında uzlaşılmış. Osmanlı mimari tarzındaki ev bugün yerel mutfaktan örnekler sunan bir restoran.

Tarık’ın Yeri:Galatasaraylı eski futbolcu Tarık Hodzic’in işlettiği lokantada Başçarşı’nın en güzel cevapisini yemek mümkün. Şark sofrası tarzındaki minik lokantanın duvarları Tarık’ın daha önce buraya gelen ünlü isimlerle çektirdiği resimler ve Galatasaray bayraklarıyla dekore edilmiş.

Bosna’nın Kaynağı/Vrelo Bosna: Saraybosna’nın merkezine on beş dakika mesafedeki yer, şelaleleri ve nehrin üstündeki ahşap köprüleriyle görülmeye değer. Çınar ağaçları arasındaki, upuzun bir koridoru andıran yürüyüş yolunda güzel havalarda faytonla dolaşmak da mümkün.

Gazi Hüsrev Bey Camii:Başçarşı’da bulunan camii, Bey Camii olarak da bilinir. 1531’de Bosna sancak beyi Gazi Hüsrev Bey tarafından inşa ettirilen camii bir Mimar Sinan eseridir.

Franciscan Kilisesi/St. Anthony of Padua Neogotik tarzdaki kilise 1914’te Josip Vancas tarafından inşa edilmiş. Kilisenin ana binasına bitişik olarak bir manastır ve kırk üç metre yüksekliğinde bir kule bulunuyor. Kilisenin içinde Duro Seder’e ait ‘The Last Supper’ gibi çok sayıda değerli dini içerikli sanat eseri yer alır.

Kaynak: Boyut Yayın Grubu

Ayrıca Bakınız

BOSNA HERSEK-SARAYBOSNA GEZİ NOTLARI

Ve kalbim Saraybosna’da kaldı…En sona yazmam gereken bu cümleyi en başa yazmakla aslında saraybosna gezimin …