“Bizler de Osmanlı’nın bir parçası olmaktan mutluluk duyuyorduk. Bu yüzden Türkler, Bosna ve Balkanlardan ayrılırken, en çok üzülen milletlerin başında biz Boşnaklar yer aldık. Türkler, her zaman Bosna-Hersek’e dost elini uzattı.”
Yeni Akit gazetesi yazarlarından Ayhan Demir, Bosna-Hersek Üçlü Cumhurbaşkanlığı Konseyi Boşnak Üyesi Bakir İzetbegoviç ile Bosna-Hersek’in bağımsızlık sürecinden rahmetli Aliya İzetbegoviç’e; Türkiye’nin Balkanlardaki rolünden, Sancaklı Boşnaklara kadar uzanan geniş bir yeplazede önemli bir söyleşi gerçekleştirdi.
Savaşının üzerinden geçen bunca yılın ardından, Bosna-Hersek’te nasıl bir değişim yaşandı?
Savaş bittiğinde, savaşan üç milletin, yanmış köyleri, yıkılmış şehirleri ve tüm ekonomisi durmuş bir ülke vardı. Üç etnik ordumuz, üç ayrı polis teşkilatımız ve üç ayrı sınır hizmetimiz ile tam bir kaos yaşanıyordu. Seyahat etmek neredeyse imkansızdı. Savaş esnasında evlerinden kovulanlar, savaştan sonra evlerine dönmek istediklerinde de fiziksel saldırıya uğruyorlardı. Yüzden fazla insan evlerinin önünde öldürüldü. Böylesi günlerden, daha normalleşmiş, bugünlere ulaşarak büyük bir mesafe kaydettik.
Her şeyden önce bugün ülke içinde bir barış ortamı var. Ordumuzu tek bir çatı altında birleştirdik, sınır muhafazasını ve altmıştan fazla devlet kurumunu oluşturduk. Ben, Aliya İzetbegoviç’in oğlu olarak, Başkanlık seçimleri öncesinde üzerinde büyük afişler bulunan bir Boşnak partisinin seçim otobüsüyle, Bosna-Hersek’in tüm şehirlerini dolaştım. Seçim kampanyamız esnasında herhangi bir sıkıntı yaşamadım. Ülkemiz ilerliyor, ekonomimiz gelişiyor, çalışanların ve emeklilerin maaş ortalamaları komşu ülkelerin seviyesine ulaştı, savaştan zarar görmemiş ülkeleri yavaş yavaş yakalıyoruz.
Elbette bunlar, her şeyin güllük gülistanlık olduğu anlamına gelmiyor. Yeniden yapılanma ve reform süreci oldukça yavaş ilerliyor. Ancak genel eğilimin iyi olduğunu söyleyebilirim.
1 Mart 1992’deki bağımsızlık referandumunun üzerinden tam 21. yıl geçti. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Bosna-Hersek, bundan tam 21 yıl önce, 29 Şubat-1 Mart 1992’de bağımsız ve egemen bir ülke olarak özgeçmişini koruma kararı aldı. Bu çok riskli bir karardı ama cesur ve gururlu insanlar bu riski göze aldılar. Sonrasında saldırganların başlattığı savaş bir çok acıyı da beraberinde getirdi. Ancak ülkemizin bölünmesi ve hayatta kalma arasında, baskı ve özgürlük arasındaki seçimde bizler, ülkemizin hayatta kalması ve özgürlük için her türlü acıya göğüs gerdik. Neticesinde, her türlü zorluğa rağmen, hayatta kalmayı başardık.
Bosna-Hersek halkı, nesillerdir, özgür, istikrarlı ve güvenli bir ülke arzusuyla yaşadı. Bugün bu talepleri gerçekleştirmek için elimizde imkanlar var. Geçmişten aldığımız derslerle, geleceğe odaklanmalıyız. NATO ve AB üyeliğini gerçekleştirerek, çocuklarımız için daha iyi ve güvenli bir gelecek sağlayacağız. Bosna-Hersek, dini, etnik veya siyasi görüşü ne olursa olsun, tüm Bosna-Herseklilerin özgürce yaşadığı demokratik bir ülke olarak gelişmesini sürdürecek. Sizin vasıtanızla Türkiye ve Bosna-Hersek’te yaşayan tüm Bosna-Hersek vatandaşlarının ‘1 Mart Bağımsızlık Günü’nü yürekten kutluyorum.
‘EN BÜYÜK SORUN KIŞKIRTICILAR’
Mladiç ve Karaciç’in, Lahey’de yargılanması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ana suçluların yakalanmasından, elbette büyük bir memnuniyet duyuyorum. Ancak binlerce diğer suçlu cezasız kalacak. Onlara bu suçları işleten asıl sebeplerin üzeri örtülecek. Gerçek adaletin ancak Allah katında olabileceğine inanıyorum.
Mladiç ve Karaciç’in, Miloşeviç gibi ABD ve diğer Batılı devletleri suçlaması nasıl değerlendirilmeli?
Sırp milliyetçilerin dışında bir suçlu aramaya gerek yok. Onlar, hiç kimsenin yardımına ihtiyaç duymayacak kadar silahlı ve gözlerini kan bürümüştü. Miloşeviç, Karaciç ve Mladiç, buz dağının sadece görünen yüzüdür. Çünkü, ne yazık ki, Sırp siyasi ve dini liderlerden, entellektüellerden ve sıradan insanlardan birçoğu Boşnaklara yapılan zulümleri meşru görüyor ve Sırp olmayanlara karşı etnik temizlik yapılmasını destekliyorlardı.
İnanılmaz sayıda Sırp milliyetçisi, biz Boşnakları, hala savaşlarını bitiremedikleri Osmanlı İmparatorluğu’nun bir kalıntısı gibi görüyorlar. Hatırlayın: Srebrenitsa soykırımından sonra Mladiç, “Bu, Türklerin, Sırp isyanını bastırmasına yönelik on dokuzuncu yüzyıldan kalma bir intikamdır” demişti!?.
Sizce bugün Bosna-Hersek’in en büyük sorunu nedir?
Bosna-Hersek’in sosyal, ekonomik ve siyasal alanlarda birçok sorunu var. Fakat bence en büyük sorun, Bosna-Hersek’te yaşayan Sırp ve Hırvat halkları, devletimizin birliğine karşı kışkırtan politikacıların bulunmasıdır.
Sırbistan Cumhurbaşkanı Tomislav Nikoliç’in, Makedonya’nın Sitel televizyonuna verdiği mülakata söylediği, “Bosna-Hersek yavaşça yok oluyor” ifadesi için ne düşünüyorsunuz? Nikoliç’in iniş çıkışlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sorumsuzca bir saldırı içeren bu incitici sözlere katılmam mümkün değil. Bosna-Hersek ne hızlı ne de yavaş yok olmayacak, bağımsız ve egemen bir ülke olarak varlığını sürdürecektir. Bosna-Hersek, kendisine yönelik tüm saldırı ve soykırım girişimlerine rağmen, ayakta kalmayı başardı. Asıl yok olanlar, soykırım suçu işleyenler ve bu ülkeyi yok etmeye çalışanlardır.
Cumhurbaşkanı Nikoliç, sizin de ifade ettiğiniz gibi, iniş çıkışları olan, tutum ve davranışları değişen biri. Bundan on yıl önce söyledikleri ile seçildikten sonra söyledikleri arasında büyük söylem farkları var. Aynı şekilde bu sözleri ile Türkiye ziyareti esnasında söyledikleri arasında da söylem farkı var. Sadece söylem mi değişti, yoksa gerçek bir değişiklik mi var. bunu ilerleyen dönemde göreceğiz. Ancak Ankara ziyareti de dahil olmak üzere, son aylardaki mesajlarını esas alarak, Mayıs ayındaki Üçlü Zirve’ye daha umutlu bakıyoruz.
DAYTON REVİZE EDİLMELİ
Bosna Savaşı’nı sonlandıran Dayton Anlaşması’nı revize etme zamanı gelmedi mi?
Rahmetli babam Aliya, Dayton Anlaşması için “adaletli ve iyi bir anlaşma olmadığını, ancak en iyi savaşın bundan kötü olacağını” söylemişti. Dayton, o günlerde hayatta kalma mücadelesi veren ülkemiz adına, kötünün iyisiydi. O günlerde hayata kalmamızı sağlayan bu anlaşma, bugün devletimizin fonksiyonel olmaktan çok uzak bir hale getirdi.
Dayton Anlaşması’nda ciddi bir revizyon yapılmasının zamanı çoktan geldi. Maalesef, 2006 yılında yılındaki birinci reform denemesi başarısızlıkla neticelendi. Sırplar, o zamandan beri, değişiklikler konusunda daha isteksizler. Uluslararası toplum temsilcilerinin, değişiklikler için uyguladığı baskı da iyice azaldı. Yine de bir şeyler yapmak durumundayız. Sırplar, Dayton Anlaşması’ndaki eksikliklerden istifade ederek, bütün ülkeyi ve tüm vatandaşları, bir çıkmaza doğru sürüklüyorlar. Ancak bu böyle sürüp gitmez. Sırpların, kendileri ve bizim için bir iyilik yapıp, Bosna-Hersek konusundaki tutumlarını değiştirmelerini bekliyoruz.
Bosnalı Sırplar, bağımsızlık referandumu ve Bosnalı Hırvatlar, üçüncü federasyon taleplerini sıklıkla dile getiriyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Evet, Hırvatlar kendi federasyonlarını istiyorlar. Böyle bir talebi kabul etmemiz halinde Boşnak Federasyonu sadece birkaç şehirle sınırlı kalacak. Yüksek sesli ve net bir şekilde dile getirmeseler de, Bosna-Hersek’i böylesine çok parçalı şekilde görmek isteyen Sırplar da var. Bunlar, insanlığa, hukuka ve uluslararası hukuka karşı yeni bir şiddet dalgası olmadan, Bosna-Hersek’in bölünmeyeceğinin farkındalar. Onların asıl niyetleri kalemle değil, silahla yeni haritalar çizmek.
Bosna-Hersek hiçbir zaman ‘Büyük Sırbistan’ın bir parçası olmayacak. Bosna-Hersek halkı, 1992 yılında vermedi toprakları bugün ya da yarın da vermeyecektir. Biz kavga etmeyi sevmeyen bir toplumuz. Fakat hiç kimse halkımızın, ülkesini savunma direncini test etmesin. Bizden kat kat güçlüyken bunu başaramayanlar, bundan sonra da başaramazlar.
Aklı başında hiç kimsenin, yeni Srebrenitsaların ortaya çıkacağı bir Bosna-Hersek kompozisyonu arzuladığını sanmıyorum. Bu tür çıkışlar, Avrupa ve bölge ülkeleriyle entegrasyona karşı olanların, hüsnü kuruntularından ibarettir. Biz, ayrılma ve bölünmelere değil, birleşme ve Avrupa-Atlantik kurumlarıyla entegrasyona doğru ilerliyoruz. Bosna-Hersek’in geleceği, barış, güvenlik, ekonomik iyileşme, NATO ve AB ile entegrasyon üzerine olacaktır. Vatanseverlik bilinci, zaman içerisinde, bu temeller üzerine yükselecektir. Unutulmasın ki, herkesin başlangıçta kendisine yabancı gelen bir komşusu vardır. İlişkiler mutlaka normalleşecek ama bu biraz zaman alabilir.
Ülkenizin, AB ve NATO’ya üyelik sürecinden de bahsedebilir misiniz?
Avrupa Birliği ve NATO, her fırsatta, kapılarının Bosna-Hersek’e açık olduğunu ifade ediyorlar. Ancak bizden istedikleri bazı şeyler var. Son zamanlarda gündeme gelen Seydiç-Fintsi meselesi bunlardan sadece bir tanesi. Bu meselenin halledilmesini ben de istiyorum. Bosnalı Hırvatların durumu çözülmesi gereken bir diğer başlık. Bu istekler, ülkemizin yararına ve bütün bunları istedikleri için umutsuz değilim. AB ve NATO üyeliği ülkemiz için çok önemli. Avrupa yolu, 1992’den beri mücadelesini verdiğimiz, hedeflere ulaşmak adına tek gerçek platformdur. Bosna-Hersek, NATO’ya dahil olduğunda “Bosna-Hersek güvenli bir ülkedir, güvenle yatırım yapabilirsiniz” mesajını tüm dünyaya iletebiliriz. Böyle bir mesaja çok ihtiyacımız var. Bu sebeple, AB ve NATO ile entegrasyonu aralıksız devam ettirmeliyiz.
‘ALİYA, CESUR BİR ADAMDI…’
Bir baba ve aile reisi olarak rahmetli Aliya İzetbegoviç’in sizdeki karşılığı nedir?
Harika bir baba, harika bir lider, harika bir arkadaş ve harika bir insan… Hepsi bir arada idi. Onun gülümsemesini, nezaketini, iyi huyluluğunu, mizahını, sabrını ve bilgeliğini çok sevdim. O müsamahakar bir babaydı, affederdi. Cezalandırmayı sevmezdi. Biz nasıl davranmamız gerektiğini onu dikkatle takip ederek öğrendik. Bizi cezalandırma yoluna gitseydi, herhalde isyankar olur ve onu daha az dinlerdim.
Onun üç kız kardeşi ve iki kızı vardı. Onlarla ihtimam gösteriyor ve kadınlara karşı nazik olmamı öğütlüyordu. Onlar için yaşamın erkeklerden daha zor olduğunu söylüyordu.
Aliya, cesur bir adamdı ama hiçbir zaman hiç kimseyi kışkırtmadı. O hapsedildi. Çünkü susturulmayı, aşağılanmayı ve ihaneti kabul etmedi. O, kendisi için doğru olan düşünceleri, neye mal olursa olsun, sonuna kadar ifade ediyordu. Tutukluluğu esnasında, affedilmesi için dilekçe yazmayı kabul etmediğinden, üç yerine altı yıl hapiste kaldı.
Rahmetli Aliya İzetbegoviç’e dair unutamadığınız bir hatıranız var mı?
Onun dinamik ve unutulmaz bir hayatı olduğundan, unutulmaz bir çok anımız var. Biz, birçok tarihi olaya birlikte şahitlik ettik ama benim hatırladığım en taze anılar, çocukluk yıllarıma tekabül eden, daha uzak olanlardı. O Bosna dışında şantiyelerde çalıştı. Nadiren ve ansızın eve gelirdi. Böylesi zamanları hep onunla geçirirdim. Güneşli bir sabaha merhaba dediğimde, o da sarışın ve bronzlaşmış, yanımda uyuyor olurdu. O uyandığımda hemen görebilmem için başucuma bir hediye bırakmıştı. Hediyesi oyuncak bir uçaktı. Oyuncak olmasına rağmen oldukça dikkat çekiciydi. Kurma ipini çekip halının üzerine bırakınca, pervaneleri dönüyordu. Güneşli bir sabah, babam evde ve elimde oyuncak uçak… Bu fotoğraf aklımdan hiç çıkmıyor.
Rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in “Berlin Anlaşmasıyla Drina’nın diğer tarafında kalmış kardeşlerimiz” dediği Sancaklı Boşnaklar ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Sırp rejimi, Sancaklı Boşnaklar için her zaman isteksiz oldu. Onlara şüphe ile bakıyorlar. O bölge, alt yapı ve ekonomik gelişmelerden, bilerek mahrum bırakıldı. Sancaklı Müslümanlar, Bosna Savaşı esnasında, günahsız yere baskı, taciz ve saldırılara maruz kaldılar. Sebepsiz yere öldürüldüler. Bir çok Sancaklı evini terk etmek zorunda bırakıldı.
Bosna Savaşı sonrasında durum düzelme eğilimine girmiş olsa da bu çok yavaş gerçekleşiyor. Sancaklılar, hala yerel yönetimlerde, yargı ve polis teşkilatında orantılı temsil hakkına sahip değiller. Ekonomik anlamda az gelişmiş durumdalar. Eğitim hakları çeşitli engellemelere maruz bırakılıyor. Sancak İslam cemaati, kendi içerisinde bölünmeye çalışılıyor.
Sancaklılar, her şeye rağmen, Sırbistan gerçeğini kabul ediyorlar: Belgrad, onlarında başkenti. Fakat duygusal olarak Bosna-Hersek ve Saraybosna’ya bağlılar. Belgrad ve Saraybosna arasında ilişkiler düzeldiğinde, Saraybosna bireysel ve kolektif insan haklarını düzeltmek üzere Belgrad üzerindeki etkinliğini artırdığında, Sancak’ın durumu daha iyi olacaktır.
‘TÜRKİYE’NİN DOSTLUĞU GÜVEN VERİYOR’
Birçok kez İstanbul ve Ankara’ya geldiniz. Türkiye’de sizi en çok etkileyen şey nedir?
İstanbul, çok canlı ve harika bir şehir. Doğu ile batı arasında her türlü rengi bünyesinde barındıran müthiş bir karışım. İstanbul üzerinde uçarken, camileri, kuleleri, surları, Asya yakasına uzanan köprüyü seyretmek beni heyecanlandırıyor. Üsküdar’da, aile fertlerimizden bazılarının mezarları var. Hem Bosna-Hersek’te, hem de Türkiye’de atalarıma ait mezarlar var. Bu anlamda Türkiye ile aramda derin bir aidiyet duygusu var.
Türkiye’nin Balkan yaklaşımı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Osmanlı Devleti zamanında Boşnaklara büyük bir saygı duyuluyordu. Bunun bir göstergesi olarak, Boşnaklar, devlet mekanizması içerisinde önemli görevlere getirilmişlerdi. Bizler de Osmanlı’nın bir parçası olmaktan mutluluk duyuyorduk. Bu yüzden Türkler, Bosna ve Balkanlardan ayrılırken, en çok üzülen milletlerin başında biz Boşnaklar yer aldık. Kısacası aramızda çok güçlü duygusal, kültürel ve tarihsel bağlar var.
Türkler, her zaman Bosna-Hersek’e dost elini uzattı. Eski Cumhurbaşkanlarınızdan Turgut Özal ve Süleyman Demirel döneminde de desteğinizi aldık. Fakat hiçbir zaman Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu kadar, Bosna-Hersek ve Boşnaklara yardım eden siyasal aktörler bir arada olmadı.
Türkiye, ekonomik, siyasal ve diplomatik anlamda, dünya gücü olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Stratejik bir konuma sahip olan Türkiye, artık hak ettiği yere geliyor. Elbette bunun Balkanlara da olumlu yansımaları var. Türkiye, özellikle son birkaç yılda, tüm bölgeye pozitif enerji veren, halkları ve liderleri bir araya getiren önemli bir aktör rolünü üstlendi. Türkiye, bölge ülkelerinin AB ve NATO’ya üye olma sürecini destekliyor. Ülkeniz, Bosna-Hersek ve Balkanlarda barışın muhafazası için yoğun çaba sarf ediyor. Ekonomisi gelişen ve büyüyen Türkiye’nin dostluğu, bize gurur, güven ve ilham veriyor!
Türkiye ile Bosna-Hersek arasındaki yakınlık ekonomik işbirliğine dönüşebildi mi?
Türkiye, sürdürülebilir geri dönüşüm ve tarımsal gelişmeyi desteklemek için tüm kesimlerin yaralanabileceği kredi ödemesini onayladı. Türkiye’nin verdiği destekten daha iyisini düşünemiyorum. Bununla birlikte Bosna-Hersek olarak, ekonomik ve finansal anlamda, Türkiye’den gelecek her türlü yatırımına ihtiyacımız var. Avrupa Birliği ve NATO çatısı altında bir gün birlikte olacağımızı umut ediyorum. O zaman kadar ikili ticari işbirliğimizi daha da geliştirmeliyiz. Şimdi Bosna-Hersek’e yatırım yapmak için doğru bir zaman.
Teşekkür: Söyleşinin gerçekleşmesi ve tercümedeki katkılarından dolayı Berina Kadribegoviç hanıma çok teşekkür ederim.
Ayhan Demir – Yeni Akit
ayhan_demir@hotmail.com