Srebrenica’daki törenlerde acıya tanıklık ettik
Türkiye Bosna Hersek Kültür Dernekleri Federasyonu, Bosna Hersek’in Srebrenica kentinde 1995 yılında yaşanan soykırımın 22. yılı anma etkinliklerini de içine alan bir ziyaret programı düzenledi. Federasyonun kurucu ve onursal başkanı, Bosna Hersek Fahri Başkonsolosu Ahmet Kemal Baysak’ın önderliğindeki ziyaretlere Türkiye’nin dört bir yanından federasyon üyesi derneklerin yöneticileri ve üyeleri katıldı.
Soykırımın adı: Srebrenica
Bosna Hersek’te yaşanan soykırımın sembol kenti olan Srebrenica’daki Potoçari Anıt Mezarlığı’nda 22 yıldır düzenlenen defin töreninde bu yıl kimliğine kavuşulan 71 kişi toprağa verildi. Son definlerle birlikte kimliğine kavuşturularak Potoçari’ye defnedilen soykırım kurbanların sayısı 6 bin 662’ye ulaştı. Acılı törenin 22. yılında toprağa verilen kurbanların bir kısmının 18 yaşın altında olduğu bilgisi paylaşılırken, Potoçari’deki eski akü fabrikasında dünyanın dört bir yanından devlet adamlarının katıldığı bir anma töreni de düzenlendi. Etkinliklerde Türkiye’yi Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş temsil etti.
Sayı azalsa da yürekteki acı aynı
Türkiye Bosna Hersek Kültür Dernekleri Federasyonu’nun üyeleri Potaçari Anıt Mezarlığı’ndaki tören alanına yürürken “Unutmadık, unutturmayacağız” yazan pankartları taşıyarak ailelerin acılarına ortak oldu. Srebrenica’daki soykırımdan kaçarak Tuzla’ya gidenlerin anısına her yıl düzenlenen Marş Mira – Barış Yürüyüşü’ne ise bu yıl Federasyonu temsilen İzmir’den iki kız kardeş katıldı. Ezgi ve Öykü Daryürek kardeşler, üç gün süren 110 kilometrelik Barış Yürüşü’nü tüm yorgunluklarına karşın son ana kadar sürdürdü ve tamamladı.
Bosna Hersek Fahri Başkonsolosu Ahmet Kemal Baysak, bu yıl 22. kez düzenlenen törenlerin bu soykırımını unutturulmaması adına çok önemli olduğunu dile getirdi. Türkiye’den 80 kişilik bir heyetle Srebrenica’daki anma ve toplu defin etkinliklerine katıldıklarını ve ekiplerinde Türkiye’nin dört bir yanından Boşnak kökenli vatandaşlar bulunduğunu anlatan Baysak, “Bosna Hersek’te yaşanan acıların unutulmaması ve unutturulmaması adına bu duygu yüklü törenlere katılmanın önemi büyük. Bu törenlerle eş zamanlı olarak İzmir’de ve Türkiye’nin bir çok yerinde etkinlikler düzenleniyor. Bu çabalar, farkındalık oluşturmak adına çok önemli çabalar” diye konuştu.
Acıya tanık olmak
Bosna Hersek, Karadağ ve Sancak kültür derneklerini çatısı altında toplayan federasyon, her yıl 11 Temmuz’u da içine alan dönemlerde Bosna Hersek’e bir ziyaret düzenliyor. Bu ziyaretler kapsamında Srebrenica’daki anma törenlerine 2006, 2010, 2015 ve bu yıl katılma olanağı bulduk. İlk gidişimizde 505, 2010 yılında 775, 2015 yılında 136, bu yıl da 71 cenazenin definine, her gidişimizde “mahşer yeri sanki” diye tanımladığım bu kutsal alanda, kadın erkek binlerce kişinin acısına tanıklık ettik.
Törenlere ilk kez katıldığımız 2006 yılında akü fabrikasının içi ve dışı bugünkünden çok farklı bir durumdaydı. Acının izleri fabrikanın duvarlarında açıkça görülebiliyordu. Anıt mezarlıkta bugün tepelere kadar uzanan mezar taşları ise o gün için sadece düzlük alandaydı. Her yıl katledilen 8 bin 372 kişiden biri daha bulundukça beyaz zambaklar gibi dizilen mezar taşları düzlükten tepelere doğru sıralanmaya başladı.
Birleşmiş Milletler askerlerinin üs olarak kullandığı bilinen Potoçari’deki eski akü fabrikasında şimdi 1995 yılında Boşnakların katliam öncesi yaşadığı acıların tanığı, çoğu siyah beyaz fotoğraflar sergileniyor. Sürekli olarak izlenebilen filmde ise insanların yaşadığı dram, çektikleri eziyet, açlık, susuzluk ve işkence gözler önüne seriliyor.
Bosna Hersek’te ve Türkiye’de görüşüp röportaj yapma olanağı bulduğum Kayıp Kişiler Enstitüsü Müdürü Amor Maşoviç, 25 yıldan bu yana yaklaşık 800 toplu mezar bulduklarını söylüyor. Toplu mezarlarda bulunan kişilerin vücut bütünlüğü ise çoğu kez bozulmuş oluyor. İnsanların görülmemiş vahşet nedeniyle öldükten sonra bile mezarlarında rahat bırakılmadığını ve ceset parçalarının farklı toplu mezarlara taşındığını söylüyor Maşoviç. Yani anlayacağınız, fotoğraflarda gördüğünüz son derece özenle hazırlanmış yeşil örtülü tabutlarda bazen bir parmak ya da bir kemik bulunuyor. Ama aileler için bir küçük parçanın bile bulunması çok önemli. Çünkü kayıplarını anacakları bir mezara kavuşmuş oluyorlar artık.
“Ölüm yürüyüşü”nden “barış yürüyüşü”ne
Uluslararası Kızılhaç Örgütü verilerine göre, Bosna Hersek’te 1992 – 1995 yılları arasında yaşanan savaşta 312 bin kişi yaşamını yitirdi. Bosna Hersek’in doğusunda, Sırbistan sınırına 10 kilometre uzaklıkta bulunan Srebrenica, 1995 yılının Temmuz ayında İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da yaşanan en büyük soykırıma sahne oldu. Srebrenica’da beş gün içinde 8 bin 372 Boşnak, Sırp kuvvetlerince katledildi. Toplu mezarlarda bulunan ve uzun araştırmalar sonucunda kimliğine kavuşturulabilen cenazeler, aynı gün Potoçari’deki anıt mezarlığa defnediliyor. Savaşta yakınlarını, soydaşlarını kaybeden binlerce insanın 22 yıldır katıldığı bu acı yüklü törenden üç gün önce ise Marş Mira (Barış Yürüyüşü) düzenleniyor. 12 yıldır düzenlenen bu yürüyüşe dünyanın çok farklı ülkelerinden 5 bini aşkın kişi gönüllü olarak katılıyor.
Savaş sırasında Sırp kuvvetlerinden kaçmak için dağlara yönelen 15 bini aşkın Boşnak, yoğun Sırp bombardımanı altında, orman içlerinden geçerek, gece gündüz yürüyerek kurtarılmış bölge Tuzla’ya ulaşmaya çalışırken, bu yürüyüş şimdi ters güzergahta yapılıyor. Tuzla’dan Potaçari’ye uzanan 110 kilometrelik yürüyüş üç gün sürüyor. Bu yıl bu yürüyüşe Türkiye Bosna Hersek Kültür Dernekleri Federasyonu’nu temsilen İzmir Karşıyaka’dan iki kız kardeş, Ezgi ve Öykü Daryürek de katıldı. “Biz tam anlamıyla apartman çocuğuyuz, ama fark ettik ki yürüyüşte kendimizi aştık. İnsan açlığa da yorgunluğa da alışıp öğreniyormuş” diyen Daryürek kardeşlerle Potaçari’deki Anıt Mezarlık’ta bir araya geldik. Cesur yürekli Daryürek kardeşler, yorgunluklarına karşın büyük bir heyecanla yaşadıklarını özetlediler.
“Yeniden gideceğimize söz verdik”
Geçen yıl federasyonun ziyaret programıyla Bosna Hersek’e gittiklerini ve Srebrenica’daki törenlere katıldıklarını belirten Ezgi Daryürek, “Törenlerde insanların acısına ortak oluyorsunuz, ama biz daha fazla birşey yapmak istedik kardeşimle. Ve Marş Mira’ya katılmaya karar verdik” diyor. Konuya olan farkındalığı artırmak, dikkat çekmek için bu gönüllü etkinliğin çok önemli olduğunu söyleyerek yürüyüşle ilgili duygu ve düşüncelerini şu sözlerle dile getiriyor:
“Üç gün süren oldukça zorlu bir yürüyüştü.Yürüyüş bitip de şehitliğe girdiğimiz anda tüm yorgunluğumuzu unuttuk. Fabrikaya getirilen tabutları, onların tören alanına defnedilişini gördük, daha önce tanık olmamıştık bu sahneye. Törenden bir gün öncesi çok önemliymiş meğer. Bu arada ilginç bir olay da yaşadık. Askerlerin kurduğu çadırda uyku tulumumuzla yatabiliriz diye düşünmüştük. Ancak kadınlar için çadır hazırlanmadığını gördük. Şanslıydık ki, ilk gece Boşnak bir aileyle tanıştık. Oğulları İstanbul’da eğitim gören aile bizi misafir etti. Daha sonra öğrendik ki anneanneleri savaşta iki oğlunu yitirmiş ve bu yıl anma törenlerinde onların da bulunan cenazeleri defnedilecekti. Son ana kadar onlarla olmak çok değişik bir duyguydu. Cenazeleri cenazemiz oldu. Acılarına karşın bizimle öyle yakında ilgilendiler ki, ailemiz gibi hissettik onları. Yürüyüşün ikinci günü ise bir başka kadınının evine konuk olduk. Herkes bir yakınını kaybetmiş burada, yaşananlar çok acı gerçekten. Ancak Türkler’e karşı sevgileri çok büyük. İlk gece evinde kaldığımız aile büyükleri, “Biz dünyanın bizi unuttuğunu sanıyorduk” dedi. Bu cümle çok ağır geldi bana. Onlara yeniden geleceğimize ve daha kalabalık geleceğimize söz verdik. Bu insanlar senede bir gün yürüyüşle gelecek insanları özlemle bekliyorlar. Önümüzdeki yıl İzmir’den arkadaşlarımızla kalabalık bir grupla yeniden katılacağız bu yürüyüşe.”
Ablasıyla katıldığı yürüyüşün başında üç gün, zorlu bir yola çıkacakları için biraz korktuğunu söyleyen Öykü Daryürek de “Marş Mira”ya ilişkin izlenimlerini, yaşadıklarını ve duygularını şu sözcüklerle anlatıyor:
“Gerçekten çok yorucuydu, özellikle son saatler bitmeyecekmiş gibi geldi. Yorulup oturduğumuzda önümüzden geçen yaşlıları ve çocukları gördük. Onların enerjisi, motivasyonu bize de güç verdi. Zaten başka türlü yürüyemezsiniz onca yolu. İki yaşından bu yana Marş Mira’ya katılan, bugün 11 yaşına gelmiş bir çocuk vardı örneğin aramızda. Bize yol boyunca ağaç dallarını baston gibi yontup verdi. Bir ayağını kaybetmiş bir adam vardı yine. Onlar hep güç verdiler bize. Çok farklı ülkelerden katılan 5 bine yakın kişi vardı. İzmir’den başka kimsenin katıldığını duymadık. Haluk Levent’le karşılaştık yürüyüşte. O da kalabalık bir ekiple gelmişti. Bu arada biz tam anlamıyla apartman çocuğuyuz, börtü böcekten ikimiz de çok korkarız. Ancak burada kendimizi aştık. Ensemize konan sinekleri elimizle almaya bile başladık. Yolumuza ne çıkarsa ağaçtan koparıp yedik. ?Temiz mi, birşey olur mu?’ diye sormadan, önümüze çıkanı yedik. İnsan kendisini de ciddi anlamda terbiye ediyor böyle bir yürüyüşte. Biz bu yürüyüşü barışta yaptığımız için şanslıydık elbette, dura dinlene yürüdük çünkü. Ama o insanların böyle bir şansı olmadı, çünkü savaştaydılar.
Fotoğraflar : Hüseyin Erciyas
Haber: Saadet Erciyas / Kentyasam.com / Bosnahersek.ba