Yeşilin sakladığı büyük trajedi…

Yeni cennetim burası. Neretva unutuşun yeşilinde, gürül gürül akıyor. Sarp dağlar arasına sıkışan vadi ve nehirde yeşiller karışıyor. Yeşil büyük trajedileri maskeliyor

Saraybosna’dan ayrılıp Güney’e, Mostar’a doğru yola koyuluyoruz. Yolculuğun en sevdiğim kısmı yol, o yüzden tedarikli geliyorum. Oyuncaklarımı, defterlerimi, bilenmiş kalemlerimi hazırlayıp arkaya kuruluyorum. Yanıma aşk şiirleri ve su alıyorum. Yeter. Carol Ann Duffy ve Mostar’lı şair Aleksa Şantiç. Hüzün ve saadetin iç içe geçtiği Bosna’da romantik ruhum depreşiveriyor. Hava çok güzel. Bahar çok güzel. Namütenahi gelincikler…

Yeni cennetim burası, bu 135 km’lik yol. Neretva, unutuşun yeşilinde, gürül gürül akıyor. Sarp dağlar arasına sıkışan vadi ve nehirde yeşiller karışıyor. Yeşil büyük trajedileri maskeliyor.

Mostar’a gitmeden evvel Poçitel’e uğruyoruz. Nezih burasının Osmanlı-Arnavut mimarisine sahip olduğunu söyleyince heyecanlanıyorum. Poçitel tipik bir Ortaçağ kasabası. İnsanın burada keçi gibi yaşaması, Arnavut kaldırımlarından sürekli tırmanması lazım. Kentin girişinde kağıttan külahlar içinde çilekler, kurutulmuş incirler, kayısılar, dutlar var. Satan hanım, hepsinin Türkçesini gayet iyi biliyor. Çilekte karar kılıyorum, tam dört tane çıkıyor, büyükten küçüğe. Her birimize bir tane. Caminin avlusunda oturup servilere dalıyorum. Zamanın da nefes alması, soluklanması lazım.

Kutsal Blagay

Bir sonraki durağımız Blagay. Bazı yerler neden tarih boyunca kutsaldır, kutsal kalmıştır anlaşılıyor. Blagay tekkesi 1520’de inşa edilmiş sade, zarif bir yapı. Daha yeni boyanmış “Hu”ların vav kuyrukları, beyazın üstünde yeşil semender gibi asılıyor. Size yamacın, dağ altında başlayıp akan nehrin, kayaların arasından çıkan ağaç ve kuşlarının ihtişamını nasıl anlatırım bilmiyorum. Sadece şunu söyleyeyim, insan gerçekten ulvi bir hisle dolup taşıyor. Doğanın güzelliği suyun gür sesiyle birleşince doğaüstü duyguları uyandırıyor. Yazın, sular alçaldığında dağın altına, nehrin kaynağına doğru yolculuk yapabiliyor muşunuz; bu da bilimkurgumsu, Verne romanından çıkma gibi çünkü nehir o kadar hızlı ki, sanki küçük bir kayıkla ona karşı gidilemezmiş gibi geliyor.

Blagay Tekkesi ve Buna ırmağı

İstemeye istemeye Blagay’a veda edip Mostar’a hareketleniyoruz. Çok şanslıyız, Mostar’da kaldığımız konak aynı zamanda bir müze. 10 nesildir aynı ailenin ikamet ettiği Müslümbeboviç evi 17’nci yüzyılda yapılmış, Balkanlarda sağlam, el sürülmeden kalmış nadir Osmanlı konaklarından biri. Herhalde hiç el değiştirmediği içindir, bir de tabii şans- civardaki bütün binalar delik deşik. Akşam saatlerinde Mostar’a vardığımızda konağın ihtiyar sahibi bizi güler yüzüyle karşılıyor. Tam bir Osmanlı beyefendisi. Ama konakta gevşeyip uzanma lüksümüz yok çünkü güneş batmak üzere ve Mostar köprüsünü karanlık çökmeden resimlememiz lazım.

Kırık dökük kurşunlu binalar arasından geçip köprüye ulaşıyoruz. Mostar çini mavisi fonu önünde patlıyor. (Gerçi bunun müsebbibi ışık sistemi; o kadar güçlü ki gece gece insanın gözünü acıtıyor, köprüye bir hortlak imgesi yüklüyor). Birkaç ay evvel Gündüz Vassaf, Mostar’a yerleşip orada kitap yazdığını söyleyince anlam verememiştim. Şimdi onun Mostari’sini okurken, onu ne cezbetmiş az çok anladığımı düşünüyorum. Yalnız, onun bir türlü köprüyü geçememe refleksi bende oluşmuyor. Köprüye geldiğim an karşı taraftaki dondurmacıları gördüğüm için kendimi bir anda karşı kıyıda buluyorum. Anlayacağınız romans buraya kadar. Şık melankoli bir yere kadar.

Hoşgörünün kenti ve köprüsü

Neretva Nehri’nin kıyısında yer alan Mostar, Hersek bölgesinin en büyük şehri ve Bosna-Hersek Federasyonu’na bağlı Hersek-Neretva Kantonu’nun idari merkezi. Müslüman Bosnalı, Katolik Hırvat, Ortodoks Sırp ve Yahudilerin bir zamanlar Osmanlı yönetiminin hoşgörü ortamında uyum içinde yaşadıkları kentin kültürel çeşitliliği mimariye de yansımış. Roman ve gotik üsluptaki yapılar Osmanlılardan kalma eserlerle büyük bir uyum içinde. 1566-67 tarihli görkemli ünlü Osmanlı köprüsü bu bağlamda doğu ve batı dünyasını birleştiren bir simge.

Neretva Irmağı kıyısında 15. yüzyılın başlarında kurulduğu sanılan Mostar’a ilişkin en eski bilgiye 1440 tarihli bir belgede rastlanıyor. 1483 yılına Bosna-Hersek’in Osmanlılar tarafından fethedilmesinden sonra Mostar bir ticaret merkezi olarak gelişim gösteriyor. 1878 yılı ortalarında Avusturya-Macaristan ordusu tarafından işgal edilen Mostar, Birinci Dünya Savaşı sonuna değin bu ülkenin yönetiminde kaldı; 1920’de imzalanan Saint Germain Antlaşması ile Sırp-Hırvat Sloven Krallığı’na bağlandı. 1946’da Yugoslavya’nın altı halk cumhuriyetinden biri oldu.

Neretva Nehri üzerinde bulunan görkemli köprü, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Sinan’ın kalfalarından Mimar Hayrettin tarafından planlanıp Hersek kadılıklarından toplanan paralarla yapıldı (1566/1567). Köprünün üzerinden askeri ve ticari trafik işleyebiliyordu. Taş köprünün yapımı sırasında, bu köprü ile bağlantılı Tara ve Halebija kuleleri de yeniden yapıldı. Yeni köprü kentin gelişimini artıran güçlü bir unsur olmuştu.

17. yy’da, on bin nüfusa, otuz camiye, yedi medreseye, iki hamama ve pek çok sayıda halka açık binaya sahip olan kent tarihteki gelişiminin en üst seviyesine ulaşmıştı. Hıristiyanlar (Ortodokslar ve Katolikler) ile Yahudiler kentte daima Müslümanlarla birlikte yaşadılar. 18. yüzyılda Ortodoks nüfus kendilerine ait ilk kiliseye sahip oldu ve 1767 tarihinde Mostar’da başpiskopos yaşamaya başladı. Diğer bir Ortodoks kilisesi, 1873 yılında Mostar’da inşa edildi.

Katolikler ilk kiliselerini 1847 yılında, Vukodol yakınlarında piskoposun evi ile birlikte inşa ettiler. Mostar, Osmanlı İmparatorluğu’nun hoşgörüye dayanan yönetiminde Bosna-Hersek’teki kentsel çevrenin değişmesine, Ortaçağ yerleşiminden önemli bir Osmanlı tarzı kasabaya dönüşmesine Balkanlar’daki tipik örneklerden birisiydi. 1992 Nisan’ından itibaren yaşanan insanlık dışı savaşta yüzbinlerce Bosnalı hayatını kaybederken, binlerce anıt ve kültür değeri de acımasızca yok edildi.

Sentezin simgesi köprü

105 bin nüfuslu Mostar’da , iç savaş sırasında büyük zarar gördü. Savaş sırasında şehrin etnik yapısı değişti. Müslümanlar Mostar’ın doğusunda, Hırvatlar batısında yaşamaya başladı. Sırpların çoğu ise şehirden ayrıldı. Mostar’ın Müslüman unsurları kültürel anıtları ile birlikte bilinçli bir programla silinmek istendi. Mostar Köprüsü bu sentezin en önemli simgelerinden biriydi. 9 Kasım 1993’te Dünya Mimarlık Anıtları listesinde yer alan bu simge anıt Mostar Köprüsü, Hırvat topçu ateşiyle yıkıldı.

mostar koprusunun yikilisi

Savaştan sonra Avrupa Birliği sağladığı destekle şehirde zarar gören binalar tamir, tarihi eserler restore edildi. Bu arada yıkılan Mostar Köprüsü ABD, Türkiye, Hollanda, İtalya ve Hırvatistan’ın katkılarıyla ER-BU adlı bir Türk şirketi tarafından aslına uygun olarak yeniden inşa edildi. 2005 tarihinde eski Mostar şehri, UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi’ne alındı.

Yazarlar: Pelin Batu ve Nezih Başgelen
Kaynak: Milliyet.com.tr

Ayrıca Bakınız

AK Parti Genel Başkanvekili Kurtulmuş, Bosna Hersek’te gündemi değerlendirdi: (1)

AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, Moskova'da varılan mutabakatın Suriye'de siyasi çözümün önünü açacağını belirterek, "Türkiye ezcümle kararlı duruşuyla, ne yaptığını bilen tavrıyla, tarzıyla, Moskova'da istediğini almıştır.