Yugoslavya’yı oluşturan altı federe devletten biri olan ve 1990’lı yıllarda federal cumhuriyetin çözülmesinden sonra bağımsızlığına kavuşan Bosna Hersek; yakın tarihinde büyük acılar yaşamış, Avrupa’nın orta yerinde soykırıma maruz kalmış bir ülke. Halk hala 1992-1995 yılları arasında yaşanan savaşın zorluklarını atlatmaya, yaralarını sarmaya çalışıyor. Yaşanan travmaya rağmen yarına umutla bakan bir halkı var. Ülke nüfusu 4,5 milyonun üzerinde.
Bu güzel Balkan ülkesinde hafızamıza kazınan bir seyahat gerçekleştirdik. Saraybosna’dan başlayarak gezimizle ilgili notları aktarmaya çalışacağım.
Başkent Saraybosna
Gezi süresince Saraybosna’da konaklamış olmamız Bosna-Hersek’i merkezinden tanıma açısından oldukça faydalı oldu. Savaş öncesi olduğu gibi savaş sonrasında da Boşnaklar, Hırvatlar ve Sırplar bir arada yaşıyorlar. Kültürler iç içe geçmiş ve savaşın etkisi biraz olsun azalmış. Bosnalı Müslümanların kimliklerini sağlamlaştırması açısından savaş etkili olmuş diyebiliriz. Ayrıca Bosnalılar arasında Avrupalılaşma temayülü oldukça yüksek.
Bosna Hersek’te Türklere karşı aşırı bir ilgi mevcut. Girdiğiniz dükkânların birçoğunda, camilerde ve sokaklarda Türk bayrakları görüyorsunuz. Önemli noktalarda Türkiye Ziraat Bankası şubeler açmış. Türkiye’nin ülke üzerindeki etkisini gözlemleyebiliyorsunuz.
Bosna’nın yerel yemekleri oldukça güzel: Boşnak Böreği, Cevapi (Cevapcici de deniyor) ve kuzu çevirmeleri harikulade, fiyatlar da ucuz. Bosna’ya gidip de Boşnak Kahvesi içmeden de olmaz tabii ki! Kahveleri kendine has cezvelerinde getirmeleri oldukça hoş bir anı bırakıyor zihninizde. Şayet Bosna’dan hediye olarak ne alabilirim diyorsanız, bir kahve takımı alın derim.
Saraybosna’da ilk durağınız şehrin kalbi sayılan Başçarşı olmalı. Bu tarihi Osmanlı çarşısında yemek yiyebilir, alışveriş yapabilir, Gazi Hüsrev Bey Külliyesi gibi önemli yapıları görebilirsiniz. Saraybosna’da Türklerin en çok takıldığı yer olan Morica Han’ı da atlamayın.
Saraybosna’da görülmesi gereken yerlerden biri de Bosna Savaşı sırasında, 30 ay boyunca, 300 bin kişinin hayatta kalmasını sağlayan ve bu yüzden “Hayat Kurtaran Tünel” olarak da adlandırılan Umut Tüneli. Bir buçuk metre yüksekliğindeki bu tünel, savaş zamanı çatışmanın olmadığı havalimanı bölgesi ile “Özgür Bosna” olarak tabir edilen bölge arasında gönüllülerce kazılmış; ilaç, yaralı, gıda malzemesi taşınmasına hizmet etmiş.
Bu tünel savaş kahramanı bir teyzenin evinin içinden geçiyor. Teyze geçimini tünele gelen ziyaretçilere sattığı hatıralık eşyalardan sağlıyor. Tüneli ziyaret edenler arasında dünyaca ünlü sanatçılar da bulunuyor. Şu anda tünelin kısa bir bölümü açık. Tünelden çıktıktan sonra Bosna Savaşı’na ait video görüntülerinden oluşan kısa bir belgesel izliyorsunuz. Tünelin içinde bulunduğu ev savaşın tüm izlerini bünyesinde barındırıyor.Saraybosna’da aynı zamanda I. Dünya Savaşı’nın başlamasına sebep olan, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahdı Franz Ferdinand’ın 28 Haziran 1914 günü bir Sırp milliyetçisi olan “Princip” tarafından öldürüldüğü Latin Köprüsü de bulunuyor.
Kentin içinden geçen nehrin kaynağını merak ediyorsanız Vrelo Bosna denilen parka gitmenizi öneririm. İçinde havuzlar, kuğular, ördekler olan; temiz havasıyla sizi mutlu edecek keyifli bir park. Buraya tramvayla veya otobüsle gidebilirsiniz ama ben savaş zamanından kalma tramvaya binmenizi tavsiye ederim. Bu sayede keskin nişancıların Boşnak halkı o tramvayların içinde nasıl vurduklarını daha net hayal edebilirsiniz.
Gezimiz esnasında Yunus Emre Vakfı’na ait olan Türkçe eğitimlerin verildiği Yunus Emre Kültür Merkezi’ni de ziyaret ettik. Saraybosna’da Türkiye’deki yardım kuruluşları ile ilişkide bulunan partner kuruluşlar da mevcut, İstanbul Kültür Merkezi de bunlardan bir tanesi.
Yüreği Yaralı Şehir, Mostar
Herhangi birine Bosna Savaşı’nı sorduğunuzda aklına ilk gelen yerler Srebrenitsa ve Mostar olur. Savaşı en derinden hisseden Mostar, Bosna Savaşı’nın sembolü konumunda, hala savaşın izlerini taşıyor. Saraybosna’dan Mostar’a 2 saatlik bir yolculukla ulaşabilirsiniz.
Şehrin siluetine Osmanlı mimarisi hâkim. Tarihi Mostar ve simge yapı durumundaki Mostar Köprüsü UNESCO Dünya Miras Listesi’nde bulunuyor. Mimar Sinan’ın öğrencisi Mimar Hayreddin imzasını taşıyan Mostar Köprüsü, 1993 yılında Hırvat topçu ateşlerine maruz kalıp daha fazla dayanamayarak Neretva Nehri’nin sularını kendini bırakmış. Yıllar sonra TİKA, UNESCO ve Dünya Bankası’nın desteğiyle restore edilip Prens Charles tarafından açılan köprünün üzerine “Don’t Forget 93” yani “93’ü Unutma!” söylemi kazınmış.
Kentte Küçük Mostar denilen bir köprü de var. Mostar Köprüsü’nden Neretva Nehri’ne atlamak Mostarlı erkekler arasında bir cesaret göstergesi. Ayrıca para ile köprüden atlayan kişiler de mevcut. Gezimizde biz de köprüden atlayan bir kişiye denk geldik.
Mostar şehrinin sınırları içerisinde kalan Blagay’da Osmanlı’dan kalma Sarı Saltuk Blagay Tekkesi yer alıyor. Tekkenin kurulduğu yer oldukça farklı. Fotoğrafını koyarak kelimelerin ifade edemediğini bir kareyle anlamanızı bekliyorum. Doğa muhteşem. Kaynak suyuna ayaklarınızı soktuğunuzda çıkarmanız bir oluyor. Nehrin üzerine ahşap yaya köprüleri kurulurken etrafına da lokantalar açılmış. Burada çok lezzetli balıkları yeme fırsatını buluyorsunuz. Hediyelik eşyalar satan portatif dükkanlar da cabası.Vezirler Şehri Travnik
Saraybosna’ya 1,5 saatlik mesafede olan Travnik, Bosna Hersek’te Müslüman nüfusun en fazla olduğu kentlerden bir tanesi. Ayrıca Osmanlı’nın en çok vezir çıkardığı yerlerin başında geliyor. Burada da Türklere karşı ilgi oldukça yüksek. 🙂
Doğa harikası bir şehir olan Travnik’te görülmesi gereken yerler arasında Travnik Kalesi ve Osmanlı mimarisini yansıtan Süleymaniye Camii bulunuyor. Şehir aynı zamanda bünyesinde İbrahim Paşa Medresesi’ni de barındırıyor. Yaklaşık 5 asırlık bir tarihe sahip olan medrese, günümüzde de halen varlığını ve eğitimlerini sürdürüyor.
Ayvaz Dede Şenlikleri
Gezimiz sırasınca çok önemli bir etkinliğe katılma şansı bulduk: Ayvaz Dede Kutlamaları.
Balkanlardaki en önemli dini ve kültürel etkinliklerden biri haline gelen Ayvaz Dede Şenlikleri, bölge halkını İslam’la tanıştıran Ayvaz Dede isimli bir Horasan erinin anısına düzenleniyor. Bu geleneksel etkinlik Ayvaz Dede’nin kabul olunan bir yağmur duasının ertesinde başlamış. Yugoslavya döneminde yapılamayan etkinlik 500 yılı aşkın süredir gerçekleştiriliyor.
Kutlamanın yapıldığı yaylaya çıkmak için önce asfalt, sonra toprak yoldan, sonra da orman yolundan 8 kilometre yürümeniz gerekiyor. Yaylaya ulaştığınızda gördüğünüz manzara, o meşakkatli yürüyüşe değiyor. Zirveye yaklaştığımızda bizi zorlayan TİKA’nın yapmış olduğu patika yollar oldu. İnsanlara hizmet için yapılmış bu yollara koyulan taşlar, ziyaretçilerin ayaklarını rahatsız etmekte. Ümit ediyorum bu kısımlar düzeltilecektir.Biz katıldığımızda Ayvaz Dede Kutlamalarının 501.’si düzenlenmekteydi. Kutlamalara Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Bakir İzzetbegoviç de katıldı. Aynı zamanda Saraybosna’nın kardeş şehri Bursa Büyükşehir Belediyesi de kutlamalardaki yerini almıştı. Kutlamalar sırasında Kur’an-ı Kerim okunuyor, ilahiler söyleniyor, dualar ediliyor, binlerce insanın yaylada öğle namazını kılması ile Ayvaz Dede kutlamaları son buluyor. Namazdan sonra her şehre ait atlı süvariler geçiş yapıyor, tıpkı Osmanlı’daki geçiş merasimleri gibi.
On binlerce insanın katıldığı bu kutlama hafızamızda kalacak güzel hatıralardan oldu. Bosna Hersek’e seyahat edecekseniz, gezinizi Ayvaz Dede Kutlamaları’nın yapıldığı döneme denk getirmeye çalışın, gezinize harika bir renk katacaktır.
Bosna Hersek’te dolu dolu günler geçirdik, yoğun duygularla gezimizi bitirdik. Bir İstanbul aşığı olan ben, ilk defa İstanbul’un dışında bir şehirde, Saraybosna’da yaşamayı istedim. İkinci memleketim gibi hissettiğim bu güzel ülkenin ümit ediyorum ki yarınları daha parlak olur.
Yazar: Mustafa Göksal