İki düşman Boşnak Köyü

Birgün yolumuz Aksicim Köyü’ne düştü. Ormanların içinde yeşillik bir köy. İstanbul’u besleyen derelerden biri olan Kazandere, köyün yakınından geçiyor ve hemen ilerideki barajda su tutuluyor sevgili İstanbullular için! İstanbul’u tükettiğimiz yetmezmiş gibi başkalarının da toprağını, suyunu tüketmeye başlamışız!..

Köy kahvesine oturduk. Muharrem diye bir arkadaşla muhabbete koyulduk;

– Ne iş? Kimse oyun moyun oynamıyor Muharrem!

– Bizim köyde pek oynanmaz.

– Neden? Hayret! Her yerde oynanır burda ise yok.

– Pek içki de içmezler bizim köylüler. Tekel de yoktur burada. İçki iççem desen bulamazsın yani.

İşte şimdi dumur oldum..! Buralarda içki içmeyen pek yok gibidir. Nasıl olurdu bu söyledikleri?

– Biz Boşnak kökenliyiz. Bosna’dan gelme atalarımız. İçki pek sevilmez bizde. Yabancı insanları da pek köye sokmak istemeyiz. Yani mülk satmak istemeyiz, o anlamda.

-İlginç.

Sağıma soluma bakıyorum. Boşnak ırkının o uzun boylu, sarışın, çakır gözlü insanlarını arıyor gözüm. Bu tarife uyan pek yok gibi. Sadece birkaç kişi. Hele konuştuğumuz Muharrem; esmer, kısa boylu tam bir Anadolu genci gibi.

– Muharrem köyünüz çok güzel ama. Değerini bilin. İstanbul’da bu havaya insanlar ceplerinden para ödüyorlar.

– Zaten gelen giden çok oluyor. Toprak almak için. Birkaç tanesi te köyün dışlarına doğru yaptı evlerini. Suyumuz zaten İstanbul’a gidiyor. Baraj yaptılar şimdi baraj da kurudu. Yazın hiç suyu yok. Ama iş yok işte. Sıkıntımız bu. Nabicen bu ormanlarda? Odun işini de yasakladı hükümet. Makta* vermeyler artık iyice sıkıntıya düştük.

– Orman işleri yapıyorsunuz demek. Kızıyor musunuz Tayyip’e orman işlerini kestiği için?

– Yok be abi! Bu köyden hep birinci çıkar O’nun partisi.

Yine ambele oldum. Yahu buraların insanı pek oy vermez Tayyip’e. Karşımdaki arkadaş başka dünyadan gelmiş gibi duruyor şimdi bana!

– Bugün çok şaşırttın beni Muharrem. Valla yaşadığınız bu topraklarda teksiniz heralde köy olarak.

– Valla ne bileyim ben? Böyle gelmiş gidiyor. Biz de ister istemez ayak uyduruyoruz eskilere. Kimi zaman zorla camiye çağırırlar bizi. Ayak uydururuz onlara senin anlıcan.

– E, öyle diyorsan öyledir. Biz Balkaya tarafına gideceğiz, çaylar için sağol.

– Afiyet olsun. Balkaya 5 km ötede. Hiç sapıttırma yolu dimdirek köyün içine çıkarsınız. Hadi iyi yolculuk.

Kahveden çıktık. Dar köy yollarından ilerliyoruz. Her yer yeşillik, ormanlık. Kazandere üzerinden geçiyoruz. Ne şanslı insanlar buralarda yaşayanlar. Bu sırada ağaçların arasında, güzelce bir orman köyü olan Balkaya Köyü göründü. Yol üstünde bir adama kahveyi sorduk, bende oraya gidiyorum dedi aldık arabaya. Kahvenin önüne çektik arabayı. Çaylar söylendi ve biraz sonra geldiler. Başladık muhabbete;

– E, nerdensiniz böle?

– Sarıyer! İstanbul! Geziyoruz öyle. Aksicimdeydik orada da muhabbet ettik köylülerle. Siz de Boşnak mısınız onlar gibi?

– Evet, Bosnalıyız bizde ama onlar gibi kıyısından değil merkezinden. Onlar Bosna, Novipazar yani Yenipazar’lıdır. Boşnaktır onlarda ama hiç sevmeyiz birbirimizi!!!

Hoppala! Yav bugün kimle konuşsak bir acayip çıkıyor:

– Neden sevmezsiniz? Bir husumet mi var?

– Yok! Husumet falan yok. Onlar ayrı bir millet bizim için. Dünyada İsrail neyse Türkiye’de de Aksicim odur. Türkiye’nin İsrail’idir orası. Var ne demek istediğimi anla hemşerim!

– Ağır konuştun be aga!

– Yok gerçekten öyle bizim için. Biz onları onlar bizi hiç sevmeyiz.

– Demin oradaydım, onlar bişey demediler sizin için. Koca Türkiye’de yanyana iki Boşnak Köyüsünüz, birlik olmanız gerekirken düşman kesilmişsiniz birbirinize. Hiç kız falan da alıp vermez misiniz?

– Kız arada bir, çok değil. Şimdi şimdi biraz…Y ani sevmiyoruz birbirimizi. İsrailli deriz biz onlara kendi aramızda. Novipazar deyince uzak duracaksın arkadaş! Güvenme hiç onlara! Adamı satarlar yolda bırakırlar hiç geri çekmez artları.

– Anladım da bu kadarını beklemiyordum. Çok tuhaf geldi bu konuşmalar bana. Yani ben daha normal bir yaşam ve komşuluk hatta daha ileri bir dostluk ummuştum bu iki köy arasında. Su ya da mera kavgası falan mı olmuş vakti evvelinde?

– Hiçbirşey olmamıştır öyle. Kavga gürültü olmaz ama ne dostluk, ne arkadaşlık ne de akrabalık var aramızda. Anlıycan böyle. Neyse çay içelim mi birer tane daha?

Etrafımızda oturan diğer köylülere bakıyorum. Şu yaşlanmış ihtiyarlara bakıyorum ki onlar ne diyor diye? Kafayı sallayıp duruyor biri onaylıyor söylenenleri. O sırada sarışın, 30-35 yaşlarında bir tanesi okkalı bir küfür sallıyor ortalık yerde Aksicimlilere! Ortamı germeyelim durduk yerde! Anlıyor gibi oluyorum işin ciddiyetini ve boşveriyorum bu muhabbeti. Ama yine de anlam vermekte zorlanıyorum bu duruma. Anladığım şu ki; yanyana bu iki köyün insanları birbirlerini sevmiyorlar. Aslında bu onların kültür kodları olmuş. Yani atadan dededen gördükleri gibi yaşıyorlar. Ortada somut bir sorun veya anlaşmazlık yokken bu durumun sadece “onlar Novipazarlı biz Bosnalıyız” iddiasıyla süregelmesi bunu kanıtlıyor. Yani aslında bu ayrışmanın kökeninin ta Bosna topraklarına kadar gittiğini düşünmek gerekiyor.

Çaylarımız bitince müsade isteyip Balkaya’dan ayrılıyoruz. Bir doğaya bir de bu güzel köylere bakıp anlam veremediğimiz husumetin ne kadar birbiriyle çelişkili olduğunu düşünüyoruz. Ve bugün ne kadar da ilginç geçti diye söylenip, yolumuza koyuluyoruz.

*Makta: Devletin orman köylüsüne yakacak olarak verdiği ormanlık arazidir.

Bosnahersek.ba

Ayrıca Bakınız

Boşnaklar Aydın’da buluştu

Türkiye Bosna Hersek Kültür Dernekleri Federasyonu 7’inci dönem sekizinci olağan yönetim kurulu toplantısı, Aydın Sanayi …